Tam olarak ne demek istediklerini hep merak ederdim. Sonunda gerçekten de, çocuğum olunca anladım. Miram doğalı henüz aylar olmasına rağmen artık hayatın asla o doğmadan önceki gibi olmayacağını biliyorum. Tarifi çok zor, inanılmaz yoğun bir sevgi duyuyorum içimde. Geceleri el ayak çekilmiş, ev sessizken küçük kızımın arka odada mışıl mışıl uyuyor olduğunu düşünmek, onun varlığını hatırlamak bile içimin huzur ve iyimserlik duygularıyla dolmasına sebep oluyor. Tüm gündelik yorgunluklara rağmen "Hayat ne güzel!" diyorum. Ama, diğer taraftan bunu garip bir şekilde hemen endişe ve korku duyguları takip ediyor. Biraz önce varlığını hatırlayarak huzur dolan içime bu defa gerginlik, endişe hakim oluyor: "Acaba şu anda iyi mi?" ya da "Hep iyi olacak mı?", "Onun ömrü boyunca mutlu olmasını nasıl sağlayacağım?"...
Bu karmaşık duygular ve iç çatışmaları gerçekten de çocuğun olmadan anlaşılamıyormuş.
Geçenlerde bir yerde okudum, ilginç geldi. Yazan kişi ; “Çocuğum olunca; aile, anne-baba kavramları hakkında eskiye oranla çok daha fazla kafa yorar oldum ve ebeveynlerimin bizleri yetiştirirken aslında ne kadar eksikleri olduğunu fark ettim.” demiş. Buna katılıyorum; insan çocuğu olunca kendi ailesine daha çok kafa yorar oluyor ve eğer kendi yetişme çağında yanlış ya da eksik gördüğü konular varsa, iç dünyasında "Ben aynılarını çocuğuma yaşatmayacağım” diye sözler veriyor, yeminler ediyor.
Peki, bunu becerebilmek kolay mı? İşte bu tartışılır!..
Şu ana kadar gözlemlediğim kadarıyla; insanlar maalesef belki de farkında olmayarak geçmişte kendi ailelerinde onları rahatsız eden, üzen davranışları zamanla istemeden de olsa çocuklarına yaşatabiliyor.
Bu da hayatın insana dair ürkütücü ikilemlerinden ve benim en büyük korkularımdan biri maalesef.
Ya, bu davranış şekilleri genetikse ve ailelerimizden miras alıyorsak? Ya, bilinç altımıza engel olamayacağımız bir şekilde işliyorsa ve bunlardan kurtulmak imkansız ise?!
Umarım değildir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder