Herkes çoktan yazdı, çizdi ama ben de iki satır yazmazsam içimde kalacak!
Son zamanlarda seyrettiğim en güzel film! Çok etkiledi beni. Belki yazıya, şiire olan tutkumdan, belki genç insanların zamansız hastalığına, ölümüne karşı zayıflığımdan. Kimbilir belki de doğanın güzelliğine hayranlığımdan ya da gerçek dostluğun ve aşkın yüceliğine olan inancımdan?..
Bu filmde ilk sahneden, son sahneye kadar yukarıda saydıklarımın hepsi var. Adeta her cümlesini kaydetmek istediğim dialoglar, son derece yaratıcı metinlerle örülü, inanılmaz şiirsel bir dostluk ve aşk filmi. Sizi bilmem ama ben ilk sahneden son sahneye kadar heyecandan nefesimi tuttum. Gözlerimde yaş, dudaklarımda gülümsemeyle izledim tüm filmi. Belki filmin bu kadar etkileyici olmasının sebebi; içerisinde bulundurduğu "Zıtlıklar dünyası". Bir tarafta güzelim doğa; masmavi gökyüzü, deniz ve içinizi ısıtan parlak güneş, diğer tarafta; karanlık, ürkütücü kömür madeni, köle gibi zorla çalıştırılan insanlar.
Bir tarafta; gençlik, dostluk, aşk, dans, tiyatro. Diğer tarafta; fakirlik, savaş, hastalık, ölüm. Yönetmen filmin başından sonuna kadar sanki kalbinizi alıyor ellerinin arasına bir güzel yoğuruyor bu zıtlıklarla. Duygular bir yukarı, bir aşağı; yorgun düşüyorsunuz bu inişli çıkışlı tempodan.
"Kelebeğin Rüyası" bahsettiğim film.
Film son haftalarda görkemli yurt içi ve yurt dışı galalarıyla basında oldukça fazla yer aldı. İster yönetmeni Yılmaz Erdoğan 'ın karizması sebebiyle olsun, ister baş rol oyuncusu son dönemin erkek starı; Kıvanç Tatlıtuğ'un popularitesinden dolayı, tüm bu ilgi alaka boşuna değilmiş.
Artistlerin başarılı performansları bir yana, benim asıl ilgimi çeken daha çok filmin edebi ve şiirsel içeriği oldu. Usta şaiir Behçet Necatigil karakterini izlemek gerçekten çok keyifliydi. "Aşk en güzel bahanesidir şiirin" sözü, film boyunca kulaklarımda çınladı durdu. Filmden çıkar çıkmaz Behçet Necatigil şiirlerini tekrar okumaya başladım. Hiç çocuk sahibi olmamış şaiirin çocuklara bakış açısı oldukça ilginç geldi.
İnsan yaşamındaki birçok önemli algının temellerinin çocukluk döneminde atıldığını düşünen Behçet Necatigil'in geleceğin büyükleri olarak gördüğü çocuklar konusundaki duyarlılığı oldukça fazlaymış.
Bakın neler buldum:
"Arada" kitabında yer alan "Kırk" adlı şiirinde henüz kırkını doldurmamış, yani kırk günlük olmamış bir bebeğin neler hissedebileceğini dile getirmeye çalışıyor;
“Daha hiç kaybı yokken
Şimdi korkar, yadırgar çook.
Yirmisinde mi erken, otuzunda belki.
Şimdi ağlar, korkar çook.
Çünkü yeni.
Şimdi ister, heep ister, heep Bilmez ki!...
Kırkı dolsa düzelir uykuları
Kaderine razı
Uyuşuk, bitkin başlarsa kırk
Yüksek ateşlerde anlar bazı.”
"Gülüşleri" isimli şiirde, uyuyan bir çocuğa bakan şair, bebeğin daha o dönemde adlandıramasa da kendisine gösterilen ilginin farkında oluşunu şöyle dile getirir:
Uykusunda, uyanık, seyredilen bir çocuk
Gülümser masum.
Yıllar sonra bileceği yakınlığı o yaşta,
Anne baba arasında adlandıramadığı
Bakışları, ilgiyi şimdiden anlar da
Gülümser.
"Sizin Hikâyeniz" adlı şiirde ise, yalnızlık çeken ve evlenmeyi düşünen bir şair ile karşılaşıyoruz.
“Çocukların karşısında
Sızlar gönlünüzün bir yeri,
Size de uzansın istersiniz
Bir kadının elleri.”
Tüm bu şiirler oldukça etkileyici ancak, beni en çok düşündüren; "Çocuklar" şiirinde geçen "Biz bu kadar eğilmezdik, çocuklar olmasaydı" dizeleri oldu.
Ne güzel söylemiş üstad!Sahi biz bu kadar eğilir miydik çocuklar olmasaydı?... (Her anlamda)
"Kelebeğin Rüyası" filmi sayesinde uzun zamandır unuttuğum şiir okuma alışkanlığına geri dönmek ruhuma çok iyi geldi. Tavsiye ederim; hem filmi, hem de şiiri.
nilo, filmi ben de çok masalsı buldum. film sayesinde; eski şiirli günlerime kısa da olsa bir dönüş yaptım...film sonrası, bu şairlerin şiirlerini okudum kitapçıda, ilk gençliğimde tuttuğum şiir defterimi karıştırdım tekrar...behçet necatigil'in çocuklarla ilgili şiirlerini bilmiyordum, teşekkürler paylaştığın için:) bahar zamanı şiire dönmek güsel:)
YanıtlaSil